7 Şubat 2010 Pazar

ne varsa komşuda var

bu akşam osmanlı hakkında makale okurken takıldığı için bana soru sormaya gelen yunanlı arkadaşım manos yemek için odalarına davet etti. ben de her öğrenci gibi makarna, en iyi ihtimalle salata bekleyerek gittim tabii ki. bir de ne göreyim bildiğin patatesli fasulye yemeği yapmış:) afiyetle mutfak dedin mi otorite biziz, kendimi evde hissediyorum geyikleriyle yedik. ağzının tadını bilen insanlara yemek yapmak hoşuma gidiyor, hollandalı olsa yumurta kırınca iltifat eder falan dedi. o esnada romanyalı oda arkadaşı alex de kendilerinde de sarma olduğunu (evet birebir sarma diyorlar) söyledi. üstüne de romanyalı olanla bizim erkek tavlasının az biraz değişik versiyonunu oynayınca keyiften dört köşe oldum. yarın beraber onların odalarına nargile almak amacıyla bit pazarına gidebiliriz. buraya gelince çok farklı kültürler tanıyacağımı düşünüyordum ama zaman geçtikçe aslında birbirimize ne kadar çok benzediğimizi görmeye başladım.

onun dışında bugün canadalı diğer komşumla (natalia) alışverişe gittik. aslında amacımız müzelere gitmekti ama sonra kendimizi dam square denilen en işlek caddede bulunca ya kabul edelim çok sofistike değiliz diyip iç rahatlıyla dolaştık, çok iyi bir kız. bu arada nasılsa fotoğraf çekeriz, nasılsa müzeye gideriz diye diye hala bir faaliyete geçemedik, hepsini son aya sıkıştırmaktan korkuyorum. yarın da bit pazarına uğradıktan sonra 2.el bisiklet ve kitap bakmaya gidicem. hala kayboluyorum ama burda kaybolmak keyifli birşey. her seferinde popüler olmayan küçük güzel kanallar buluyorum, bu kadar çok yürümek zor ama hava sıcaklığı istanbulla nerdeyse aynı, hatta daha da iyi çünkü esmiyor. bacaklarım ağrımaya başladı, sanırım kas yaptım.

aa en önemli şeyi unuttum:) dün sabah uyanıp penceremi açınca öyle bir şeyle karşılaştım ki hala rüya gördüğümü düşündüm. dikdörtgen biçiminde araba büyüklüğünde bir masa, oturacak yer olarak 8-10arası sele ve aşağıda pedallar düşünün. çakmataşlar misali 10kişi aşağıda pedal çevirip ağır ağır ilerleyip trafiktekilerin sinirlerini hoplatırken yukarıda içki içiyorlardı:) gördüğüm görüntü karşısında şoka girdim, içkinin de etkisiyle sürekli gülüp birbirlerini hile yapmakla suçluyorlardı:) hemen koşup diğerlerine anlattım, biri ben yasaklandı diye biliyordum dedi çünkü sarhoş oldukları için bir keresinde yokuş çıkarken devrilmişler ve 3kişi bacağını kırmış:) o kadar komiklerdi ki aklıma geldikçe hala gülüyorum.

bu arada burda gece kluplerinde sigara içilen bölmeler var, gaz odası gibi de değil zevkle döşenmiş puflar minderler falan. bayılıyorum bu mentaliteye, herşeyin dozunu biliyorlar ve sağlıkla yasakçılığı birbirinden ayırt edebiliyorlar.

ilk günler biraz yalnız hissetmiştim ama bayağı alışmaya başladım. çok para harcıyorum, psikolojim bozulmasın diye ikiyle çarpmamaya çalışıyorum, tek kötü yanı bu.

şimdilik aklıma bu kadar geldi, öpüldünüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder